8 Temmuz 2012 Pazar

Mısır Uygarlığı


Mısır Uygarlığı



Antik Çağ'daki en büyük medeniyetlerdendir. M.I. 3050 yılları civarında kuruluşundan önce, güney Mısır ve kuzey Mısır olarak ikiye ayrılmaktaydı. Güney Mısır ve Nil nehri boyunca uzanan verimli vadi Mısır tarihinde Yukarı Mısır olarak, kuzey Mısır ve delta ise Aşağı Mısır olarak geçer.


Antik Mısır'ın dilinin, dinin ve uygarlığının esas adı Khemet olup, Egypt ise eski Yunan mitolojisindeki mısırın halk kahramanından geçmektedir.


Yukarı Mısır'ın tarihine değin bulunan en eski bilgiler M.I. 6000'li yılları göstermektedir; ancak kurucusu Tiu'nun doğum tarihi ya da yaşadığı dönem hala sırdır. Aşağı Mısır'a gelince, bilinen kurucusu Ro en ünlü kralı da Scorpion King - Akrep Kral filminde de ilham alınan Scorpion of Egypt (Mısır Akrebi), Zekhen'dir. Yukarı Mısır'ı kendi yönetimi altında birleştiren Zekhen'den sonra kral olan Narmer, Delta bataklıklarına doğru yayılmayı sürdürmüştür.


Narmer'in kuzey Mısır'daki; Wazner'in güney Mısırdaki egemenliği sonrasında; Hor-Aha (ya da Menes olarak bilinir) birleşik Mısır Imparatorluğu'nun ilk firavunuydu.


Antik Mısır; Augustus Caesar'in liderliğindeki Roma Imparatorluğu tarafından M.I. 30 yılında ele geçirilmiştir. M.S. 7. yüzyılda Araplar burada egemen olmuş ; 1517 yılında ise Osmanlı Imparatorluğu sınırlarına katılmıştır. 1882 yılında da Mısır ; Ingiltere'nin kolonisi olmuştur.


Tarih Bölümleri 


3000 yıldan daha fazla olan Antik Mısır tarihini incelemek için bölümlere ayrırmak şarttır:

* Hanedanlık Öncesi Dönem
* Eski Krallık Dönemi (- 6 hanedanlar)
* Birinci ara dönem (7 - 10 hanedanlar)
* Orta Krallık Dönemi ( 11 - 14 hanedanlar)
* Ikinci ara dönem (15 - 17 hanedanlar)
* Yeni Krallık Dönemi(18 - 20 hanedanlar)
* Son ara dönem (21 - 26 hanedanlar)
* Pers dönemi
* Geç Hanedanlık Dönemi (28 - 30 hanedanlar)
* Yunan dönemi
* Roma dönemi



Hanedanlık Öncesi Dönem 


Mısır'da insan paleolitik zamandan beri vardı. Bu dönemin Mısır toplulukları merkezi bir yönetim kuramamışlardı. Siyasal birlik adına ise ilk gelişme bu dönemin sonunda Yukarı Mısır'ın kuzeyinde yer alan Hierakonpolis merkezli oldu.
Hierakonpolis




Hierakonpolis'te yaşayanlar diğer Mısır topluluklarına göre daha ileri bir kültüre sahiptiler. Dikdörtgen planlı evler yapıyor, seramik üretiyor ve küçük hacimli değiş-tokuş ticareti yapıyorlardı. Ancak M.I. 3500 yıllarında meydana gelen iklim değişikliği nedeniyle Hierakonpolisliler Nil Nehri'nin taşkınlarına maruz kalan bölgelere inmek zorunda kaldılar.


Hierakonpolis'i terk etmeyenler ise belli bir zenginliğe sahip olan elit sınıfıydı. Bu elit sınıfı göç eden toplulukları örgütlediler. Böylece sel sularını kontrol altında tutacak sulama projeleri gelişmeye başladı. Yani, sulu tarım ekonomisi keşfedilmiş oldu. Bu keşfi kentlerin kurulması izledi. Bu süreç, M.I. 3000'li yılların sonunda Aşağı ve Yukarı Mısır'ın birleşmesiyle sonuçlandı.
Hanedanlar Dönemi


Mısır'ın tarihi ilk kez Mısırlı rahip Menetho tarafından yazılmıştır. Menetho Mısır tarihini 30 Hanedana bölmüştür. Mısır Tarihi'nde 190 Kral hüküm sürmüştür. 30 hanedanlı Mısır'ın tarihi Eski Krallık Dönemi (M.I. 3100-M.I. 2150), Orta Krallık Dönemi (M.I. 2050-M.I. 1650), Yeni Krallık Dönemi (1570-935) ve Geç Dönem (M.I. 935 - M.S. 343) olmak üzere 4 döneme ayrılır. Her dönemin ardından karışıklıkların yaşandığı bir ara dönem gelir. Bu ara dönemlerin sayısı 3'tür.
Eski Krallık Dönemi 


Dönemin en ünlü kralı 3. Hanedan'ın 2. Kralı olan Zoser'dir. Başkent Memphis kenti yakınındaki Sakkara'da Mısır'ın ilk piramidini, Basamaklı Piramit'i inşa ettirmiştir. Bu piramidin mimarı Zoser'in veziri Imhotep'tir. Zoser'den sonraki krallar da piramit yaptırmaya devam etmişlerdir. Bunların en görkemlisi ise 4. Hanedan Kralları zamanında yapılan Keops Piramidi'dir.


Eski Krallık Dönemi, son hanedanın iktidarı bitince sona ermiştir. Bu dönemi yaklaşık bir asır süren iç savaşlar dönemi izlemiştir.
Orta Krallık Dönemi 


Orta Krallık Dönemi, 1. Mentuhotep'in Mısır'da siyasal birliği yeniden kurmasıyla başlar. Firavunlar bu dönemde devleti eyaletlere bölmüşler ve bu eyaletlere valiler atamışlardır. Asya ve Nübye sınırlarını korumak ve bu topraklarda ticari ihtiyaçlarını karşılamak amaçlı seferler yapmışlardır. Yük taşıma aracı olarak eşeklerden ve deniz ticaretinde gemilerden faydalanan Mısırlılar Girit ile de ticari ilişki içine girmişlerdir. Bu dönemde Eski Krallık Dönemi'nden farklı olarak köle ticareti yapılmıştır. Bu dönemde Asyalı kölelerin sayısı çok fazladır.


Dönemin sonunda yaşanan iç savaşlara Mısırlı olmayan Hiksoslar son vermişlerdir. Göçebe bir Asyalı kavim olan Hiksoslar, Mısır'ın yabancısı olan ilk hanedanıydı. Hiksos Kralları'na Çoban Krallar denirdi. Mısırlılara göre daha ileri silah ve savaş tekniğine sahiptiler. Mısırlıları atlı savaş arabalarıyla tanıştırmışlardır. Thebes (Teb) kentinin yerli hükümdarı Ahmose onları Mısır'dan sürmüş ve böylece Yeni Krallığı'n kurucusu olmuştur.
Yeni Krallık Dönemi 


Yeni Krallık Dönemi'nde 1. Tuthmosis ile Mısır'ın dış politikası değişmiş ve Mısır emperyalist bir dış politika izlemiştir. Fırat Nehri'nin ötesine geçen ilk Mısır Firavunu olan 3.Tuhtmosis zamanında Suriye Mısır hakimiyeti altına alınmıştır. Bu dönem egemenlik politikası kapsamında diğer devletlerle evlilik yoluyla bağlar kurulmuş ve vasal devletler oluşturulmuştur.


Yeni Krallık Dönemi'nde kadınlar da iktidarda yer almıştır. Kraliçe Hatşepsut ticari ilişkilere önem vermiş, Punt'a (Somali) gemiler göndererek Ümit Burnu'na ulaşılmasını sağlamıştır. Bu ülkeden Mısırlılar değersiz mallar karşılığında değerli mallar almışlardır. Alınan malların listesi Hatşepsut Tapınak Duvarı'na yazılmıştır. Bu listede fildişi, abanoz, maymun, leopar derileri, köleler gibi maddeler yer alır.


Yeni Krallık Dönemi'nin tarih açısından en önemli siyasal olayı ise Kadeş Savaşı'dır. Hititlerle yapılan bu savaşı tarihin eşit esaslara dayalı ilk devletler arası antlaşması olan Kadeş Antlaşması izlemiştir. Ayrıca Akhenaton'un Mısırlıları dünyanın ilk tek tanrılı dinine inanmalarını sağlamaya çalıştığı dinsel reform da bu dönemde olmuştur.
Deniz Kavimleri ve Mısır 


Mısırlılar Ege Göçleri'yle gelen kavimleri Deniz kavimleri olarak adlandırmışlardır. M.I. 1208 yılında Mısır'a saldıran kavimler başarılı olamamışlardır. Mısırlılar bu savaş başarısını unutulmaz kılmak için bu gün adına Israil Anıt Taşı denilen anıtı dikmişler ve bu anıtın üzerine de egemen oldukları bölge ve halkların adlarını yazmışlardır. Israil adının ilk kez geçtiği belge bu anıt taşıdır.


Deniz Kavimleri 20. Hanedan (Ramsesler) Dönemi'nin son önemli hükümdarı 3. Ramses zamanında farklı yerde ve zamanlarda birçok saldırı düzenlemişler; fakat başarısız olmuşlardır.
Geç Hanedanlık Dönemi 


Deniz Kavimleri'yle zayıflayan Mısır'da M.I. 10. ve 9. yüzyıllar arasında Libyalılar, daha sonra Nübya'dan gelen Kuşitler, Persler ve Büyük Iskender hakimiyet kurmuştur. Büyük Iskender zamanında ülkeyi Makedonyalı Ptolemaioslar Hanedanlığı yönetmiştir. Bu dönemle birlikte Mısır kültürü de yok olmuş, yerine Hellenistik kültür gelmiştir. Böylece Mısır Uygarlığı'na ait Memphis, Tebes, Abidos gibi büyük şehirler de yerini Feneri ve Iskenderiye gibi kentlere bırakmışlardır.
Ölü Kültürü, Mumyalama ve Yazı 


Nil Nehri'nin düzenli taşkınlıkları ve geri çekilmesi Mısır'da ölü kültünün doğmasında etkili olmuştur. Mısırlılar ekinin kuruduktan sonra tekrar yeşermesini gözleyerek bu sürecin insanlar için de geçerli olduğunu, yani insanın fiziki yaşamının ölümden sonra da devam edeceğine inandılar. Bu ölümle yaşam arasındaki sınır onların firavunları için görkemli mezarlar, yani piramitler yapmalarını sağlamıştır. Firavunların öbür dünyaya geçişine de önem verdikleri için onları mumyalamışlardır. Mumyalamanın ilk izlerine Hierakonpolis mezarlığında rastlanmıştır.


Mısırlılara ait ilk yazı örneklerine de Hanedan Öncesi Dönemi mezarlıklarının üzerinde rastlanır. Bu durum bize yazının Mısır'da ölü kültüyle ilişkili olarak geliştiğini gösterir. Mısır yazısı sembollerden oluşuyordu. Bu semboller bazen bir heceyi, bir kelimeyi hatta bir cümleyi bile ifade edebiliyordu. Bu nedenle Mısır yazısında sembollerin sayısı 700 civarındadır. Şiir ve düz yazı halinde din, hukuk, hikaye, efsane gibi pek çok edebi eser yazılmıştır. Yazı malzemesi olarak taş, tahta, deri ve papirüs kullanılmıştır. Papirüs bitkisi, Nil kıyısındaki bataklıklarda çokça yetişen bir bitkiydi.
Piramitler, Saraylar ve Tapınaklar 


Piramitler dünyanın tek ayakta kalan yedi harikasından biridir. Piramitlerin en büyüğü Firavun Keops'un kendisi ve karısı için yaptırdığı Gize'de yer alan Keops Piramidi'dir. Bu piramidin inşası için iki milyon üç yüz bin taş blok kullamılmıştır. Herodotos'a göre bu piramidin tamamlanması 20 yıl sürmüştür. Piramitin inşasında çalışanlar köleler değil, ziraatla uğraşan Mısırlı yerli halktır. Bu nedenle, ziraat işlerinin yoğun olmadığı zamanlarda inşaat yapılabiliyordu.


Eski Krallık Dönemi'nden sonra ise piramit yapımı durmuştur. Güçlü bir konumları olan valiler (vezirler), firavun iktidarına karşı her zaman alternatif iktidar adayı durumundaydılar. Bu valiler, elde edilen zenginliklerin halkın refahı için kullanmak yerine piramit yapımı için kullanılmasına karşı çıktılar. Isyan eden valiler dolayısıyla 4. Hanedan yıkılmış ve Eski Krallık Dönemi sona ermiştir. Halkın hoşnutsuzluğuyla ilgili efsaneler Yunan tarihçilerin eserlerine de yansımış, I.I. 1.yüzyılda yaşamış olan Diodorus, firavun mumyalarının soylu Mısırlı aileler tarafından piramitlerden aşağıya atıldığını anlatmıştır.
Sanat


Mısır Uygarlığı'ndaki heykeltraşların ve ressamların birçok eseri günümüze kadar ulaşmıştır. Ancak sanatçıların adları bilinmemektedir. Bu eserler daha çok Orta ve Yeni Krallık Dönemi'nden kalmadır. Maden, taş, tahta, fildişi gibi malzemeleri kullanmışlardır. Heykeltıraşlık alanında firavun büstleri özellikle ilgi çekicidir. Heykeltıraşlar ve ressamlar devletin desteğini almışlardır.
Bilim 


Mısır Uygarlığı'nın sahip olduğu pek çok güzellik bilimle şekillenmiştir. Gökyüzünü izlemişler ve böylece yön tayini, mevsim bilgileri, zaman geçişini hesaplama gibi konularda bilgi sahibi olmuşlardır. Bugün kullandığımız Güneş'e dayalı takvimi yapmışlardır. 365 günün 10 aya bölünmesiyle oluşan 5 günlük farkı da bayram günleri olarak kutlamışlardır.


Sel sularını kontrol etme ve sulama sistemleri oluşturarak matematik ve geometri bilgilerini ilerletmişler ve piramitlerin inşası neticesiyle ilk defa Pi Sayısı'nın tam değerini bilen bir formül bulmuşlardır.


Mumyalama tekniği sayesinde Mısırlılarda tıp bilimi çok gelişmişti. Ayrıca piramitlerin inşası sırasında yaşanan kazalar da bu bilimin gelişimine katkı sağlamıştır.


Mısırlılar müzik bilgisine de sahiptiler. Yedi sesli notayı icat etmeseler de onu kullanmasını biliyorlardı. Bunu bize kadar ulaşan kabartma resimlerde görüyoruz.
Din 


Mısırlılar çok tanrılı bir dine sahiptiler. Firavunları için Osiris ayinleri yaparlardı. Osiris, Doğa Tanrıçası Isis'in kocasıydı. Onlar, doğanın doğumunu ve ölümünü temsil ediyorlardı. Tapınağı Abidos'ta bulunan Osiris firavunla özdeştirilmişti. Piramitlerin iç duvarlarındaki resimlerde de firavuna Osiris denilmiştir. Mısır'ın tanrı ve tanrıçalarının her biri bir hayvanın adını taşıyor ve adlarını taşıdıkları hayvan biçiminde gösteriliyordu.
Firavun Akhenaton'un Mısır'da Tek Tanrılı Din Kurma Çabası [değiştir]


4.Amenofis, diğer tanrı ve tanrıçaları dışlayarak, Mısır'da tek tanrılı bir din inancı yerleştirmek istedi. Amenofis'e göre Heliopolis'in baş tanrısı olan Aton-Ra (Güneş Tanrısı) tek bir tanrıydı ve firavunun babasıydı. Akhenaton yani Aton'un Işığı adını alan firavun hükümdarlığı süresince diğer tanrılara ait tapınakları kapattırmış ve her yere Aton tapınağı yaptırmıştır. Bu tapınakların en büyüğü Tebes'in kuzeyindeki Tel-El Amarna'da yapılmıştır. Diğer tanrıların rahipleri ise bu duruma güçlü bir direniş göstermişler ve bu uygulamının daim olmasına izin vermemişlerdir. 4.Amenofis'in ölümünden sonra tahta çıkan Tutankamon bu rahiplerle anlaşarak Aton rahipliğini bırakmış ve eski dinsel merkez Tebes'e taşınmıştır. Tebes'te Tanrı Amon'un kültürü egemendi.
Toplumsal Yapı 


Yeni Krallık Dönemi'nde Mısır'da bürokrasi ayrıcalıklı bir sınıf oluşturmuştu. En önemli makamlardan birisi katiplikti. Katipler bir okul sistemi kurmuşlar ve soyluların eğitimiyle ilgilenmişlerdir. Eğitim ise dil ve hitabet üzerineydi. Diğer güçlü kesim ise rahiplerdir. Ancak katipler zorunlu askerlikten muaf iken, rahipler değildi. Yine de rahiplerin ayrıcalıklı bir konumu vardı.


Sulu tarım yapan halkın kendilerine ait arazileri vardı. Özel mülk gelişmişti ancak bu kişilerin zengin ya da güçlü olması zordu çünkü tarımın kaynağı sulama sistemi Firavunların kontrolündeydi. Ticaret ise rahiplerin elindeydi. Bu nedenle tüccar ve zanaatçıların etkinliği yerel, küçük pazarlarla sınırlı kaldı. Ordunun en büyük askeri kaynağı ise köylülerdi. Mısır'da köle sistemi vardı;ancak angarya işlerini özgür köylüler yapmak zorundaydı. Köleler daha çok üst sınıfı oluşturan ailelerin evinde yer alıyordu.


Erkek egemen bir toplum olan Mısır'da kadının konumu, erkeğe mutlak bağlılık değildi. Mısır yasaları boşanmak hakkını kadına da tanımıştı. Özellikle ölü gömme kültünde kadınların erkeklerle eşit muamele görmesi, kadının toplumdaki yerinin önemini gösterir.
Buluşlar ve Icatlar zaman çizelgesi [değiştir]
Hanedan Öncesi 


* M.I. 4500: Senet, dünyanın en eski masa oyunu.
* M.I. 4500: Fayans ve Seramik, dünyanın ilk toprak çanağı.
* M.I. 4500: Kumaş, dünyada bilinen ilk kumaş üretimi.
* M.I. 4500: Mısır (bitki), dünyanın ilk mısır unu ve yağı üretildi.
* M.I. 4300: Papirus, Papirus bitkisiyle dünyanın ilk bilinen kağıdı.


Hanedanlar Dönemi 
Narmer Paleti (Erken Hanedanlık)
Menkaura ve Kraliçe Hamerernebti II (Eski Krallık)
Amenemhat III Orta Krallığın son hükümdarı


* M.I. 3300: Tunç işler (bknz: Tunç Çağı)
* M.I. 3200: Mısır hiyeroglifleri, tamamen geliştirilmiştir (bknz: Mısır'ın ilk hanedanı)
* M.I. 3200: Ondalık sistem, dünya daki ilk kullanımı
* M.I. 3100: Şarap mahzenleri, dünyadaki ilk bilinen
* M.I. 3100: Madencilik, Sina Yarımadası
* M.I. 3050: Gemi yapımı Abidos'ta
* M.I. 3000: Filistin ve Levant'a Nil'den ihracat: şarap (bknz: Narmer)
* M.I. 3000: Tıbbi müesseseler
* M.I. 2900: muhtemelen çelik: karbon içeren demir
* M.I. 2700: Cerrahi, dünya da bilinen ilk
* M.I. 2700: Üniliteral işaretler, dünyanın bilinen ilk abecesinin temelini oluşturur
* M.I. 2600: Sfenks, bugün dünyanın en büyük tek taştan oluşan heykeli
* M.I. 2600: Mavna taşımacılığı, taş bloklar
* M.I. 2600: Djoser Piramidi, dünyanın bilinen ilk büyük çaplı taş binası
* M.I. 2600: Menkaure Piramidi ve Kırmızı Piramit, dünyanın bilinen ilk granitten yontulmuş işleri
* M.I. 2600: Kırmızı Piramit, dünyanın bilinen ilk 'gerçek' yumuşak-kenarlı piramidi
* M.I. 2580: Büyük Gize Piramidi; MS 1300 yılına kadar dünyanın en yüksek yapısı
* M.I. 2500: Arıcılık
* M.I. 2400: Astronomik Takvim, matematiksel düzeni nedeniyle Orta Çağ'da dahi kullanılmıştır
* M.I. 2200: Bira
* M.I. 1860: muhtemel Nil-Kızıl Deniz Kanalı (12. Hanedan)
* M.I. 1800: Abece, dünyanın bilinen en eski
* M.I. 1800: Moskova Matematik Papirüsü, frustum hacmi için genel(leştirilmiş) formül
* M.I. 1650: Rhind Matematik Papirüsü: geometri, kotanjant analoğu, cebir denklemleri, aritmetik seriler, geometrik seriler
* M.I. 1600: Edwin Smith Papirüsü, yaklaşık M.I. 3000'e kadar uzanan tıbbi gelenekler
* M.I. 1550: Ebers Tıp Papirüsü, geleneksel ampirizm; dünyanın bilinen ilk belgelenmiş tümörleri (bknz: Tıp tarihi)


M.I. 15. yüzyıl
Ebu Simbel tapınağı giriş kapısı kenarlarında bulunan II. Ramses'in dört devasa heykeli
aşağı-yukarı M.I. 730


* M.I. 1258: Barış antlaşması, dünya da bilinen ilk (bknz: II. Ramses)
* M.I. 1160: Turin Papirüsü, dünyanın bilinen ilk jeolojik ve topoğrafik haritası
* M.I. 5. yüzyıl-M.I. 4. yüzyıl (belki de daha erken): petteia ve seega, savaş oyunları; satranç oyununun muhtemel ataları (bknz: Satrancın kökeni)

İran Uygarlığı


İran Uygarlığı


Kısaca İran Uygarlığı

  • İran'da ilk Partlar, sonra Medler yaşamıştır. M.Ö. 6. y.y.'da Persler Medler'i yıkmışlardır.
  • Çok büyük bir imparatorluk kurmuşlardır (İndus Nehri'nden Ege Denizi'ne, Kafkaslardan Basra Körfezi'ne kadar).
  • Ülkeyi "satraplık" denilen eyaletlere ayırmışlardır.
  • Ticaret gelişmiştir (Ticaret yolları üzerinde oldukları için).
  • Tarihte bilinen ilk posta teşkilatını kurmuşlardır.
  • Zerdüştlük dini (ateşperest) hakimdir.
  • Büyük İskender son vermiştir.

    Erken Dönem (M.Ö. 3200; M.Ö. 625)

    İran platosu boyunca bulunan onlarca tarih öncesi kalıntı M.Ö. dördüncü milenyumda, Mezopotamya yakınlarında ortaya çıkan en erken uygarlıklardan yüzyıllar önce antik kültürlerin ve yerleşim yerlerinin varlığına işaret etmektedir.

    Proto-İranlılar ilk olarak Hindu-İranlıların ayrılmasını takiben ortaya çıkmışlar ve izleri Baktria- Margiyana Arkeoloji Bölgesine kadar takip edilmektedir. Aryan, (Antik İran halkları) toplulukları M.Ö. üçüncü veya ikinci milenyumda İran platosuna; büyük olasılıkla birden fazla göç dalgası ile gelmiş ve yerleşmişlerdir. Proto-İranlıların "Doğu" ve "Batı" diye gruplara ayrılması göçe bağlı olarak meydana gelmiştir.

    M.Ö. birinci milenyumda Medler, Farslar, Baktrialılar, ve Partlar batı bölgesinin nüfusunu oluştururken, Karadeniz'in kuzey steplerini Kimmerler, Sarmatlar ve Alanlar yerleşmişti. Diğer topluluklar Hindistan yarımadası kuzeybatı sınırındaki dağlık kesimde ve bugün Belucistan denilen bölgede yerleşmişlerdir. İskit toplulukları gibi diğer topluluklar batıda Balkanlara doğuda ise Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ne kadar yayılmışlardır. Avesta dili c. M.Ö. 1000 ortaya çıkan Zerdüştçülüğün kutsal kitabı Avesta'nın kutsal ilahi ve kurallarını bir araya getirmek için kullanılmış doğuda kullanılan eski bir İrani dildir. Zerdüştçülük 7. yüzyıla kadar Ahameniş İmparatorluğu ve sonraki İran İmparatorluklarının resmi devlet diniydi.

    İslamiyet Öncesi (M.Ö. 625 – M.S. 651 )

    Medler
    İran'ın bir millet ve imparatorluk (M.Ö. 625–M.S. 559) olarak, Büyük Kiros Medler ve Perslerden Ahameniş İmparatorluğunu (M.Ö. 559–330)oluşturacak birleşik bir imparatorluk kurana ve daha ilerde insanlar ve kültürler arası bir birleşme olana dek zamanının en büyüğü olmak üzere birleşmesi, Medler ile başlar.Kiros'un ölümünden sonra, oğlu Cambyses fetihlerine, Mısır'da önemli yerleri ele geçirerek devam etmiştir. Ölümünü taht kavgası izlemiştir ve kraliyet ailesinden gelmemesine rağmen I. Darius (M.Ö. 522-486 arasında hüküm sürmüştür) kral ilan edildi. I.Darius antik İran krallarının en büyüğü olarak kabul edilmiştir.

    Ahameniş İmparatorluğu
    Büyük Kiros ve I. Darius yönetiminde Pers İmparatorluğu o zamana kadar insanlık tarihindeki en büyük imparatorluk haline gelmiştir. Pers İmparatorluğunun sınırları doğuda İndus Nehri ve Ceyhun nehrinden batıda Akdeniz'e uzanıyor Anadolu (günümüz Türkiye'si) ve Mısır'ı kapsıyordu. Atina M.Ö. 499'da Sardes'in yağmalanması ile sonuçlanan Milet'teki bir isyana destek vermiştir. Bu M.Ö. 5. yüzyıl boyunca süren Yunan-Pers Savaşları olarak bilinen savaşları çıkartacak olan Yunanlılara karşı bir Ahameniş harekatına neden olacaktır. Yunan-Pers savaşları sırasında Persler bazı büyük üstünlükler ele geçirmişler ve M.Ö. 480'de Atina'yı yıkıp yerle bir etmişlerdir. Ancak Yunanlıların bir dizi zaferinden sonra Persler çekilmek zorunda kalmışlardır. Savaşlar M.Ö. 449'da Callias Barışı ile sona ermiştir.

    Ahamenişlerin en büyük çalışması imparatorluğun kendisiydi. Zerdüşt'ün öğretilerinden kaynaklanan kurallar ve ahlak insan hakları, eşitlik ve köleliğin yasaklanmasına dayandırılan politikaları geliştiren ve uygulayan Ahamenişler tarafından sıkı bir şekilde takip edilmiştir. Zerdüştçülük Ahamenişler zamanında ve Kiros tarafından Babil'de özgür bırakılan sürgün edilmiş Yahudilerin ilişkileriyle, daha çok tanıtıldı ve İbrahimi dinleri etkiledi. Aristo, Eflatun ve Sokrates tarafından belirlenen Atina'nın Altın Çağı sırasında Yunanlıların Pers İmparatorluğu ve Orta Doğu ile temasları oluşurken Ahamenişlerin hüküm sürmüşlerdir. Orta Doğu ve Güneydoğu Avrupa halklarına sağlanan barış, asayiş, güvenlik ve zenginlik tarihte nadiren görülen bir dönemi oluşturmuş; bu dönem ticaretin bu oranda arttığı tek dönem olmuş ve bölge insanlarının yaşam standartları yükselmiştir.

    Selevkos İmparatorluğu
    Büyük İskender Ahameniş topraklarını, son Ahameniş İmparatoru III. Darius'u M.Ö. 333'te Issus Savaşı'nda yenerek imparatorluğuna kattı. Ölümünden sonra çatışmalara ve imparatorluğun bölünmesine yol açacak bir kararla ele geçirdiği Ahameniş topraklarının çeşitli bölümlerini ordusunun üst düzey komutanlarının yönetimine bırakarak 328–327'de bu topraklardan ayrıldı. 700 yıl sonra hüküm süren Sasani İmparatorluğuna kadar (aşağıdaki bölüme bakınız) bu topraklarda tek bir devlet yönetimi kurulamadı.

    Pers İmparatorluğu
    Part İmparatorluğu M.Ö. 3. yüzyılın başlarında Yunan Selevkos İmparatorluğunu yendikten sonra İran platosunu tekrar birleşitiren ve yöneten ve aynı zamanda M.Ö. 150 ve M.S. 224 arası Mezopotamyayı kontrol eden Arsasid Hanedanı tarafından idare ediliyordu. Partlar antik İran'ın üçüncü yerli halkından olan hanedanıydı ve beş yüzyıl hüküm sürdüler. Medlerin, Asurluların, Babil'in ve Elam'in topraklarının ele geçirilmesinden sonra Partlar kendi imparatorluklarını düzenlemek zorunda kaldılar. Bu ülkelerin eski elit tabakasından olan herkes Yunandı ve yeni egemenler eğer hükümranlıklarını sürdürmek istiyorsa kendi geleneklerini bunlara uydurmak zorundaydılar. Sonuç olarak, şehirler eski antik haklarını korudu ve sivil yönetimler ancak belli oranda rahatsız edildiler.

    Partlar doğuda, Roma'nın genişlemesini Kapadokya (orta Anadolu'da) sınırlandırdığı için Roma İmparatorluğu'nun baş düşmanlarıydı. Partlar zırhlı ve ağır silahlı ve hafif silahlı ancak hareketli atlıları kullanarak kendi topraklarını yaklaşık 300 yıla yakın bir süre savundular. Roma'ın en sevilen generali Marcus Antonius M.Ö. 36'da Partlılar'a karşı, sonucunda 32.000 asker kaybedeceği büyük bir sefer düzenledi. Roma İmparatoru Augustus zamanında Roma ve Part İmparatorluğu aralarındaki sorunları diplomasi aracılığıyla çözüyordu. Bu gelişmeler sırasında Partlar kendi ordularında Marcus Antonius'tan ve M.Ö. 53'te Harran'da "müthiş bir bozguna" uğrattıkları Marcus Licinius Crassus'den elde ettikleri deneyimlerle o dönem çok takdir edilen Roma Lejyon standartlarına, "altın kartallar"a göre bir düzenlemeye gittiler.

    Sasani İmparatorluğu
    İmparatorluk düzeninin gevşediği ve son kralın imparatorluğun vasallarından biri olan I. Ardeşir tarafından yenilmesi üzerine Part İmparatorluğu M.S. 224'te sona erdi. I. Ardeşir Sasani İmparatorluğu'nu kurdu. Ülkeyi ekonomik ve askeri alanda reformlarla geliştirmeye başladı. Sasaniler Ahamenişler tarafından çizilen sınırlar içinde, onlara Eranshahr veya Iranshahr; "Aryanların Ülkesi" İranlılar diye atıfta bulunarak, başkentleri Tizpon olmak üzere imparatorluklarını kurdular. Romalılar arka arkaya I. Ardeşir,I. Şapur ve II. Şapur ile girdikleri savaşları kaybettikleri için çok sorun yaşadılar.

    Part ve daha sonra Sasani devrinde İpek Yolu üzerindeki ticaret Çin, Mısır, Mezopotamya, İran, Hindistan ve Roma medeniyetlerinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır ve modern dünyanın temellerinin atılmasına yardımcı olmuştur. Partlılardan geriye kalan kalıntılar bazı açılardan klasik Yunan etkileri taşır ve çoğunlukta kendi oryantal anlayışlarını sergiler; "Part sanat ve yaşamını ifade eden kültürel farklılığın" açık bir ifadesi olarak. Partlılar, Avrupa Romanesk mimarisini andıran ve muhtemelen bu mimariyi etkilemiş olduğu Tizpon'da örnekleri görülen Part stili mimari tasarımların yaratıcılarıydılar. Sasanilerin yönetiminde İran Çin ile ilişkilerini geliştirdi, Sasani sanatı, müziği ve mimarisi büyük atılım gerçekleştirdi ve Nizip Okulu ve Gundeşapur Akademisi gibi dünya çapında tanınan bilim ve araştırma merkezleri oluşturuldu.

    Bu dönemde batıda Hıristiyanlığın doğuda Budizm ve Manicilik gibi dinlerin yayılması sonucunda Zerdüştçülük İran birliğinin sağlamlaştırılması için ulusal bir devlet dini olarak örgütlendi. Ayrıca yine bu dönemde yazılı kültüre geçilmiştir. Kutsal metinlerin derlenmesinden oluşan enderzler, Zerdüştlüğün kutsal kitabı olan Avesta, dini ya da dindışı gelenekler ve İran'ın ulusal destanı sayılan Şehname bu dönemde kaleme alınmıştır. M.S. 630'larda başlayan Müslüman Arap akınları Sasani egemenliğine 651 yılında son vermiş ve İslamiyet'i İran'da yaymıştır.

    632'de Arap yarımadasından Sasani İmparatorluğuna saldırılar başladı. İran El Kadisiye Savaşı'nda İran'ın İslami Fethi'ne yol açacak şekilde yenildi.
  • Roma Uygarlığı


    Roma Uygarlığı


    Roma Uygarlığı:
    Arkeolojik araştırmalar, Apenin Yarımadası'nda bulunan İtalya'da uygarlığın Orta Taş Çağından itibaren başladığını ortaya koymuştur. Bu yarımada, MÖ 3000'lerde Yeni Taş Çağını yaşamış ve zaman içerisinde büyük göçler almıştır. İtalya'ya göç eden kavimlerin en eskileri İtaliklerdir. Daha sonra buraya Etrüskler gelmişlerdir. Bu göçler, Fenikeliler ile Yunanlıların kurdukları kolonilerle devam etmiştir.
    İtalya Yarımadası ve Akdeniz çevresinde kurulan büyük bir uygarlığa adını veren Roma şehri, MÖ 753 yılında Romulus tarafından kurulmuştur. Başlangıçtan MÖ 510 yılına kadar Roma, krallık ile yönetilmiştir Krallık döneminde, kral ihtiyarlar meclisi tarafından teklif edilmiş, "kuria" adı verilen halk meclisi tarafından seçilmiştir Kral senatoya karşı sorumludur.
    Roma toplumu patriciler, plepler ve köleler olmak üzere üç sınıfa ayrılmıştır. Patriciler, Romalı soylulardan meydana gelmiştir. Mülkiyet, devlet memuru ve asker olabilme hakkına sahiptiler. Sosyal yaşam açısından diğer sınıflarda yer alanlara göre daha rahattılar Roma'ya sonradan gelip yerleşenler plepleri oluşturmuştur. Plepler, hiçbir siyasi hakka sahip değillerdir. Daha çok hayvancılık, tarım, ticaret vb. işlerle uğraşmışlardır. Köleler ise Roma'nın işgali altındaki ülkelerden getirilmişlerdir patricilerin evlerinde hizmetçilik ya da uşaklık, tarlalarda işçilik ve kâhyalık gibi işler yapmışlardır. Hiçbir hakkı olmayan bu sınıf, efendisinin her istediğini yapmak zorunda kalmıştır. Eğlence maksadıyla vahşi hayvanlarla dövüştürülmüşlerdir Sınıfsal ayrım yüzünden kötü şartlarda yaşayan köleler, zaman zaman yönetime karşı ayaklanmışlardır.
    MÖ 510 yılında krallık yönetimine son verilerek Cumhuriyet Dönemine geçilmiştir. Roma'da Cumhuriyet Döneminde devlet konsül adı verilen iki yüksek memur tarafından yönetilmiştir. Konsüller, bir yıllık süreyle görevlendirilmişlerdir Konsüller birbirlerine ve senato adı verilen meclise karşı sorumluydular. Konsüllerin başlıca görevleri, orduya komuta etmek, gerektiğinde senatoyu toplantıya çağırmak, vergi sistemini düzenlemek ve vergilerin toplanmasını sağlamaktır.
    Cumhuriyet Döneminde Roma, genişleyerek İtalya Yarımadası'nı ve Akdeniz'in batısında bulunan yerleri hâkimiyeti altına almıştır Daha sonra Makedonya, Suriye ve Mısır'ı zapteden Roma, Doğu Akdeniz'in fethini tamamlamıştır. Sınırların genişlemesinde düzenli Roma ordusunun etkisi büyüktür. Roma ordusu yaya ve atlı askerlerden oluşmıfştur Ordunun temelini lejyonlar (askerî birlikler) meydana getirmiştir.
    Roma'nın geniş bir coğrafyaya hakîm olması, sosyal yapının ve düzeninin bozulmasına neden olmuştur. Patriciler zamanla zenginleşirken plepler ve köylüler yoksullaşmalardır Bu nedenle pleplerle patriciler arasında uzun süren çatışmalar ortaya çıkmıştır. Bu çatışmaların sonucunda plepler ile patriciler arasındaki sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırmak için "On İki Levha Kanunları" adıyla bilinen hukuki düzenlemeler yapılmıştır Pleplere de memur ve asker olma hakkı tanınmıştır Buna benzer düzenlemelerle Roma hukuku birçok devlete örnek olmuştur.
    Roma'da çıkan sınıfsal çatışmalara dıştan gelen saldırılarda eklenince bu durumdan yararlanan bazı komutan ve konsüller yönetimi ele geçirmek istemişlerdir. Bunlardan bir tanesi de Jüll Caesar (Sezar)'dır Jüll Caesar ile Roma'da Cumhuriyet Dönemi sona ermiştir.
    JULIUS CAESAR:
    Julius Caesar, MÖ 101 yılında Roma'da soylu bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi.Yirmi yaşlarındayken siyasi nedenlerle Roma'dan kaçmak zorunda kaldı. Daha sonra Roma'ya dönen Caesar kırk bir yaşına geldiğinde, Roma'nın seçkin kişilerinden biri olmuştu. Dönemin ünlü generalleri ile anlaşarak kendisini konsül (devlet başkanı) seçtirtti. Galya (Fransa) valiliğini de üzerine aldı. Caesar'ın, Galya valisi olarak Roma'dan uzaklaşması senatonun işine geldiğinden bu duruma ses çıkarmadılar.
    Caesar'ın amacı, Galya'da kendine bağlı bir ordu kurmak ve Roma'nın üzerine yürüyerek diktatör olmaktı. Konsüllük süresi bir yıl sonra bitince Caesar Galya'ya gitti ve sekiz yılda bütün Galya'yı Roma İmparatorluğu sınırları içine kattı.
    MÖ 50'de Caesar ordusuyla, Roma üzerine yürüyüşe geçti. Caesar'ın bu hareketi kısa süre içinde bütün Roma İmparatorluğu na yayılarak, bir iç savaş hâline geldi. Savaşı kazanan Caesar, Roma'ya hâkim oldu. Caesar, kendisini senatoya önce bir, sonra on yıllığına ve aradan çok geçmeden de, ömür boyunca diktatör seçtirtti. Ayrıca Caesar'ın toprak reformu, eyaletlerde koloniler kurulması gibi yoksullar yararına aldığı önlemler senatonun tepkisini çekti. Sonunda, soylular Caesar'ı öldürmek için gizli bir örgüt kurdular. Bu örgüte, Casear'ın evlatlığı bazı kaynaklara göre de öz oğlu Brütüs de girmişti.
    Caesar, senatoda, suikastçılar tarafından öldürüldü. Suikastçılar Caesar'ın ölümünden halkın sevinç duyacağını sandılar. Fakat Roma halkı bu durum karşısında umulanın aksine ayaklandı. Bunun üzerine Caesar'ın katilleri Roma'dan kaçtılar ama peşleri bırakılmadı. Bunlardan, Caesar'ın çok sevdiği Brütüs, Makedonya'da yakalanacağını anlayınca intihar etti.
    Sabahat Atlan ,Roma TarihininAna hatları, s.135-176 dan yararlanılmıştır.
    Roma'da MÖ I. yüzyılın sonlarında Cumhuriyet Dönemi sona ermiş ve MÖ 27 yılında Oktavianus (Oktavyanus)'aAugustus (Agustus) unvanı verilerek “İmparatorluk Dönemi” başlamıştır. Bu dönemde iç güvenlik sağlanarak halkın refah seviyesi yükseltilmeye çalışılmıştır. Ancak III. yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğu gücünü kaybetmeye başlamıştır. Merkezî otoritenin zayıflaması, Kavimler Göçü, savaşların uzun sürmesi ve iç karışıklıklar gibi nedenler imparatorluğun 395 yılında ikiye bölünmesine neden olmuştur. Bu bölünme sonucunda Başkenti Roma olan Batı Roma İmparatorluğu ile başkenti İstanbul olan Doğu Roma(Bizans) İmparatorluğu kurulmuştur. 476 yılında kuzeyden gelen barbar kavimlerinin saldırılarıyla Batı Roma yıkılmıştır.
    Romalılar ilk dönemlerde tarım ve hayvancılıkla uğraşmışlardır. Zamanla Akdeniz ve çevresinin Roma egemenliğine girmesi Roma'nın zenginleşmesini sağlamıştır. Yapılan yollar sayesinde ticaret gelişmiştir. Roma uygarlığı, mimari ve sanatsal açıdan büyük bir gelişme göstermiştir.
    Romalılar, Yunan tiyatrolarına yeni bir boyut kazandırmıştır. Çeşitli yarışlar ve gösteriler için kullanılan amfi tiyatrolar, hayvan ve insan dövüşlerinin yapıldığı bir alan olarak kullanılmaya başlanmıştır.
    Yapılarda kemerli ve kubbeli yapım tekniği büyük ölçüde geliştirilmiştir İç mekânı ön plana çıkaran ve anıtsal bir yapı özelliği kazandıran bir üslup benimsenmiştir. Romalıların geliştirdikleri mimari üslup günümüze kadar varlığını korumuştur. Romalılar, çok tanrılı inanca sahip olup Yunan tanrılarını benimsemişlerdi. Tanrılarını insan şeklinde düşünmüşlerdi.
    Hristiyanlık, 313 yılında serbest bırakılmış, 381'de de devletin resmî dini hâline getirilmişti.
    Latince konuşan Romalılarda edebiyat Yunan edebiyatının etkisinde gelişmiştir.
    Romalılar, özellikle tarih yazıcılığı ve hitabet sanatında büyük gelişme göstermişlerdir .Çiçero Romanın Yetiştirdiği bir hatiptir.
    ROMALININ BİR GÜNÜ:
    Romalılar erken kalkarlardı. Sabah kahvaltısı, Romalılar için pek önemli sayılmazdı. Evin beyi kahvaltıdan sonra çalışma odasına geçerdi. Sabahın en önemli olayı himaye edilenlerin hamilerine saygılarını sundukları ve çeşitli isteklerini dile getirdikleri “selamlama ziyareti” idi. Sonrasında ise genellikle villanın ön tarafında yer alan dükkânlarına uğrarlardı.
    Çocukların eğitimi okuma, yazma ve hesap yapma becerilerinin geliştirilmesinden ibaretti. 16 yaşından sonra hitabet eğitimi verilirdi. Evin çocukları okuldan eve geldiklerinde ya hafif bir şeyler yer ya da villalarının bahçelerinde hemen oyuna dalarlardı.
    Evin hanımı ise kahvaltıdan sonra uzun süren bir makyaj yapar, daha sonra arkadaşlarına giderdi. Öğle yemeği buğday veya arpa ekmeği, et veya balık, sebze ve peynir gibi hafif yiyeceklerle geçiştirilirdi. İçecek olarak da su, ballı su içilirdi.
    Öğleden sonra dinlenmede geçen süreye “siesta” adı verilirdi. Romalılar siesta ile hem sıcaktan korunur hem de egzersiz ve banyoyla geçirilecek olan öğleden sonraya hazırlanırlardı. Hamamlar, Romalıların günlük hayatında önemli yer tutan mekânlardı. Sadece temizlik için değil sosyal, kültürel ve eğitim faaliyetlerinin yapıldığı bir kulüp şeklinde düzenlenmişti. Okumak, dinlenmek, gezinmek, müzik resitalleri dinlemek ve sohbet için odalar ayrılmıştı. Hamamdan sonra çeşitli tahta oyunları oynanırdı. Romalılar oyundan başka, gladyatör yarışlarını, vahşi hayvan avlarını, at ve araba yarışlarını izlerlerdi. Kültüre düşkün olanlar ise tiyatroya gitmeyi, müzik dinlemeyi ve kitap okumayı tercih ederlerdi.
    Birçok kültürde olduğu gibi Roma kültüründe de akşam yemeği önemli bir yere sahipti. Mutfak çalışanları misafirlerin statülerine göre sade ya da gösterişli yemekler hazırlarlardı. Misafirlere yemek servisi köleler tarafından yapılırdı. Yemekte oturma düzeni sosyal statüye göre belirlenirdi. Yemek sonrasında düzenlenen eğlencelerden bazıları müzik, okuma, dans ve akrobasi gösterileri idi.

    Babiller


    Babiller: MÖ 2000-323


    Ur kentinin M.Ö. 2006 yılında düşmesi ve vahşice yağmalanması, İşbi-İrra yönetimindekiAmurrular’a (Sami dili konuşuyorlardı.) İsin kentinde, iki yüzyıldan fazla egemen olan etkin bir sülale kurma olanağı tanıdı. Bundan birkaç yıl önce de, Larsa’da gene Sami dili konuşan bir sülale daha egemenlik kurmuştu. Bu iki sülale, yüzyılı aşkın bir süre için Babil’i yönetimi altında bulundurdu. M.Ö. XIX. Yüzyılın başlarında Amurrular’dan oluşan üçüncü bir sülale, Babil’de kendi iktidarını kurdu. İsinli Lipit-İştar toplumsal reformlar yaptı ve bir medeni kanun hazırladı. Çağdaşı Larsalı Gungum ise Elam’da askeri  bir zafer kazandı.  Ancak genel olarak, bu iki sülalenin dönemi oldukça olaysız geçti. Ancak M.Ö. XVIII. Yüzyılın başlarında, Rim-Sin yönetimindeki Larsa, İsin’i yenerek Babilliler’le beraber bu yörenin başlıca gücü haline geldi.

    Hammurabi ve Yasaları

    Babil’deki yeni sülalenin ilk beş kralı daha çok savunma sorunları, dinsel yapılar ve kanal açımı ile uğraştılar; topraklarını genişletmek için fazla bir çaba göstermediler. Başarılı askeri seferlere çıkarak imparatorluğun sınırlarını kuzeybatıda Fırat üzerindeki Mari’den, doğuda Elam’a kadar genişletmek ve Larsa’yı yenerek geleneksel Sümer ve Akkad kralı ünvanını kazanmak Hammurabi’ye düştü.



    Gelip geçici bir imparatorluk kurma başarısı bir yana bırakılırsa, Hammurabi’nin asıl ünü yaptığı yasalara dayanır. Bu yasalar, Sami dili öbeğinden Akkad diliyle yazılmıştır. Akkad dili, siyasal gelişmelerle koşut bir biçimde o sıradaMezopotamya’nın başlıca dili haline gelmişti. Sümerce yalnızca dinsel amaçlarla kullanılıyordu; ama onun temsil ettiği Sümer uygarlığı, Samiler tarafından benimsenmişti ve gelişmesini sürdürmekteydi.
    Bugüne kadar Hammurabi yasalarının uygulamasına ilişkin herhangi bir kanıt ele geçmediği gibi, bu kanunlara ilişkin herhangi bir atıfta da bulunulmamaktadır. Bu yüzden Hammurabi yasalarının önemi ve işlevi açıklık kazanmıştır. Ancak bu yasaların, farklı yönetimler altında bulunan nüfusu, belirli konularda tek bir uygulama altında toplamak amacını taşıdığı ileri sürülmektedir.
    Hammurabi’den sonra gelen kralların saltanatları uzun sürdü ve barış içinde geçti. M.Ö. XVIII. Yüzyılın sonlarına doğru, Babil’e Kassitler’in saldırdıklarından söz ediliyorsa da, saldırganın Hitit kralı Mursilis I olması olasılığı daha büyüktür. Mursilis I, M.Ö. 1595 yılında Babil’i yerle bir etti ve Hammurabi sülalesine son verdi. Mursilis’in bu yöreyi sürekli egemenliği altında tutmasına olanak bulunmadığından; bu boşluktan Kassitler yararlandılar ve tam 576 yıl sürecek olan Kassit sülalesini kurdular.
    Kaynaklar:
    1-Gelişim Ansiklopedisi
    2-Wikipedia
    3-bible-history.com

    HİTİT MEDENİYETİ


    HİTİT MEDENİYETİ

    Güneş, kursu, hititHititler, tarihte Anadolu'da hüküm sürmüş bir devlettir. Hint-Avrupa dil ailesi'ne dahil bir dil konuştukları için Hint-Avrupa kökenli bir topluluk olduğu kabul edilmektedir. M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu'ya göç ederek yerli Hatti Beylikleri üzerinde hakimiyet kurdukları bilinmektedir.

    Tarihçe

    Anadolu'ya geliş yönleri arasında, Kafkasya üzerinden, Çanakkale Boğazı'ndan ya da Karadeniz'den geldiklerine dair çeşitli görüşler öne sürülmüştür. En genel kabul gören görüş, Kafkasya üzerinden Anadolu'ya indikleri yönündedir.
    Tarihteki ilk kralları Kuşşara kralı Pithana'dır. İlk yerleşim yerleri ise Kuşşara'dır. Pithana'nın oğluAnitta zamanında başkentleri Neşa (Kaniş) olmuştur. Anitta, Hatti krallığının başkenti olan Hattuş'u (Boğazköy), çok büyük hazineleri olduğunu tahmin ederek kuşatmış fakat şehirde herhangi bir şey bulamayınca kızarak şehri tamamen yakıp yıkmış ve ünlü lanetini savurmuştur “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden iskan ederse gökyüzünün (Fırtına Tanrısı’nın) laneti üzerinde olsun.”
    Daha sonra Anitta'nın soyundan gelen torunu Hattuşa'yı bu kez Hitit krallığının başkenti yapacak ve kendisine de Hattuşili adını verecektir. Hattuşa antik kalıntıları bugün UNESCO'nun Dünya Kültür Mirasları listesinde yer almaktadır.
    Hititler yerli halkın ekonomik ve kültürel etkilerinden etkilenerek dil ve dinlerini benimsemiş ve ırklarını hatti ırkının içinde eritmişlerdir.
    Hititler, Asurluların Anadolu’ dan çıkma zorunda kalmasıyla devlet idaresini ellerine almışlardır. Anadolu’nun yerli halkıyla kaynaşıp Hitit Devleti’ni kurmuşlardır. Bu devletin kurucusu Labarna‘dır. Başkenti ise Hattuşa’ dır. (Boğazköy)
    Hitit tarihi M.Ö. 1650-1450 eski krallık ve M.Ö. 1450-1200 Hitit İmparatorluk Devri olmak üzere iki safhada incelenir. Hitit Devleti'nin kuruluşundan itibaren, sanattaki Mezopotamyalı unsurlar kaybolarak, Anadolu'nun yerli sanatıyla birleşmiştir. Sanatta, boyutları büyümüş anıtsal eserler ortaya çıkmıştır. Mabetler, saraylar, sosyal yapılar, kaya kabartmaları ve orthostatlarla (bina cephelerinde alt sırada yer alan kabartmalı taşlar) önceki sanattan ayrılır.
    Aslında Hattiler'e ait olmasına rağmen Hitit Güneş Kursu olarak anılan törensel nesne, Hititlerin sembolü kabul edilir.
    Hitit adı Eski Ahit'e göre uydurulmuş bir isimdir. Bugün Hitit diye anılan bu halkın kendilerine "Nesi dili konuşan" anlamında Nesili dediklerini biliyoruz. Hititler kendilerine "Neşalılar" diyorlardı.

    Hitit Siyasi Tarihi:

    hititlerM.Ö. 1800 yılları, Anadolu tarihinin başlangıcı yerliaglutinant dil grubuna ait Hattiler ve Hint Avrupalı Hititler hakkında ilk bilgilerin edinildiği dönemdir. Bu çağ, Hitit kültürünün başlangıç ve gelişme aşamalarının kaynağıdır. M.Ö 2500-2000 yılları arasında Kuzey Kapadokya ve Orta Karadeniz bölgesinde gelişmiş kültürün temsilcisi Hattiler’ di. Şehir devletleri tarafından yönetilen bu bölgenin müstahkem şehirleri, kral mezarları, hazineleri, Hatti kültürünün simgeleridir. M.Ö 2000 yılları sonlarında büyük savaşlar sonucunda çıkan yangınlarla sona eren bu çağı, Asur Ticaret Kolonileri dönemi izler. Yazılı kaynaklardan Hititlerin, Anadolu’ya M.Ö. 3. binin son yıllarında, 2. binin başında küçük gruplar halinde, girmeye başladıkları ihtimali çıkmaktadır. Hititlerin Anadolu’ya kuzey Karadeniz üzerinden veya kuzeydoğudan, Kafkaslar üzerinden geldikleri ve Kızılırmak kavisinin kuzey kesimine yerleşmiş oldukları değerlendirilmektedir.
    Birbirini izleyen akınlarla Orta Anadolu içlerine yayılan Hititler, zamanla etki alanlarını genişletmişler, Hattili Prenslerin arazilerine hakim olmuşlardır. Asur Ticaret Kolonilerinin geç evresinde (M.Ö 1800-1730) Kuşşara Kralı Pithana ve oğlu Anitta tarih sahnesine çıktılar. Onlar Hitit diline Naşili adını veren Kaniş/Neşa’yi zaptedip krallığın ilk merkezi yaptılar. M.Ö. 1700’lerde Kuşşara kralı Anitta, Hattuş Kralı Pijusti’yi yenip şehrini tahrip ettiğini anlatmaktadır. “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden iskan ederse gökyüzünün [[Fırtına Tanrısı]]’nın laneti üzerinde olsun.”
    Hattuşa M.Ö. 17. yy.’ ın ikinci yarısında, Hitit Kralı I. Hattuşili tarafından başkent olarak seçilir. Eski Hitit Devleti’nin kurucusu I. Hattuşili Kızılırmak kavisi içindeki çekirdek ülkede birliği sağladıktan sonra, Kuzey Suriye ve Yukarı Fırat Bölgesi’nde [[Hurri Ülkesi]]ne karşı yönettiği akınlarla, kendisini izleyecek Hitit Krallarına bir Dünya devleti olma amacının işaretini veriyordu. Murşili istilalara güneyde devam ederek ve Suriye’deki şehir devletlerini devreden çıkartarak, Mezopotamya ticaret yollarını kontrol altına aldı. Halep ele geçirildi ve ordu Babil’e kadar ilerleyerek Hammurabi hanedanlığına son verdi.
    Ancak, Murşili’nin Hantili tarafından öldürülmesi bir karışıklık dönemi getirir. Hantili idareyi ele aldıysa da o da öldürüldü. Hantili’den sonra tahta geçen Zidanta ve I. Huzziya’da Hantili ile aynı kaderi paylaşarak öldürüldüler.
    Bu dönemde Hitit devleti, Torosların güneyindeki ülkeleri, Güney ve Güneydoğu Anadolu’daki diğer bölgeleri yeniden Mitanni Krallığı’na kaptırdı.
    Telipinu tahta geçince, saraydaki kan davalarını durdurmayı başardı. Önceki kralların uzak bölgelere yaptıkları seferleri durdurarak, Anadolu’yu kendi içinde tutarlı bir idari teşkilat altına almaya çalıştı. Bu amaçla eyalet sistemini kurdu. Telipinu fermanı olarak bilinen fermanı yayınlayarak, taht verasetini belli kurallara bağladı.
    Geleneksel Hitit tarihi çağ ayrımına göre, Telipinu devrini Orta Krallık adı verilen dönem izler.
    Aynı zamanda I. Tuthaliya Hititlerin amansız düşmanı Kaşkalar’ la da başetmek zorunda kalmıştır. Metinlerde Tuthaliya zamanında, Fırat’ın yukarı yatağında kalan bölgelere ve Kuzey Mezopotamya’da Hurrilere karşı yapılan askeri harekatlardan söz edilmektedir. Bu başarılarla I. Tuthaliya’nın Hatti ülkesinde krallığın gücünü yeniden sağladığı anlaşılmaktadır. Ancak I. Tuthaliya’nın hükümdarlık alanı genelde Anadolu ile sınırlı kalmıştır.
    I. Şuppiluliuma tahta geçince, öncelikle Anadolu’ daki hakimiyetini sağlamlaştırmıştır. Daha sonra Suriye ve Kuzey Mezopotamya’ nin bazı bölgelerini Hitit Krallığı’ na katmıştır. Kaşkalarla savaşmış,Ugarit Kralı II. Nigmedu ile bir anlaşma yapmıştır. Şuppiluliuma Mısır’ da Tutankhamon’ un ölümünden sonra çıkan çatışmaları fırsat bilmiş, Kargamış’ ı alarak Mitanni Krallığı’ na son vermiştir.
    II.Murşili’nin, Anadolu’nun kuzeyindeki ve batısındaki seferleri, Hitit çekirdek ülkesinde vebanın hüküm sürdüğü ve giderek artan Asur etkisiyle Suriye’de huzursuzlukların yaşandığı bir döneme rastlamıştır.
    Babası Murşili’nin ardından fazla zorluk çekmeden tahta geçen 11. Muvattalli, yirmi yıldan fazla ’’Büyük Kral’’ olarak hüküm sürmüştür. O’ nun küçük kardeşi Hattuşili, askeri birliklerin başı, saray memuru, kuzey sınırının sürekli huzursuz bölgelerinde ve Hattuşa’da Vali olarak Hükümdara birçok alanda hizmet vermiştir. Bu dönemde Muvattalli sarayını, Tanrı ve atalarının heykelleri ile birlikte Hattuşa’dan Tarhuntaşşa’ya taşımıştır. Muvattalli zamanında Orta Suriye’deki Amurrubölgesi nedeniyle, Hititler’in anlaşmazlığa düştüğü ülke Mısır’dı. Bu anlaşmazlık Kadeş Savaşı’ na yol açtı. (M.Ö. 1274)
    Günümüzde Mısır’ daki AbydosLuksorAbu Simbel’in duvarları ve Ramsesseum’un pylonlarının üzerindeki kabartmalarda, Yakındoğu’nun geçmişindeki en ünlü savaşlardan biri olan Kadeş Savaşı’ nın tasviri görülmektedir. Kabartmalara II.Ramses’in Hitit Kralı II. Muvattalli’yi yenerek elde ettiği zaferin kutlandığı hiyeroglif metinler eşlik etmektedir. Firavun çok iyi hazırlanarak savaş alanında bizzat bulunmasına rağmen, savaşın asıl galibi Hititler olmuştur. Amurru yeniden Hitit yönetimi altına girmiş, ayrılıkçı yerel kral Benteşina ise Anadolu’ya sürülmüş, Kadeş Kalesi Hitit denetiminde kalmıştır.
    Büyük Kral II. Muvattalli öldüğünde, eski bir kurala uyulmuş ve imparatorluğun en güçlü adamı olan kardeşi Hattuşili yerine, oğlu III. Murşili/Urhi-Teşup tahta geçmiştir. O, başkentiTarhuntaşşa’dan, yeniden Hattuşa’ya taşımıştır.
    Bölgede II. Muvattalli döneminden ve Kadeş Savaşı’ ndan bu yana II. Ramses hüküm sürmekteydi. Hattuşili Asur ve Babil Hükümdarları ile olduğu gibi, II. Ramses ile de hükümdarlar arasındaki olağan ilişkilerini sürdürmüştür. I. Şuppiluliuma’ dan beri süregelen savaş durumunu sona erdirmiş ve Mısır ile barış antlaşmasını imzalamıştır. Antlaşma Hattuşa’ da ortaya çıkarılan ve günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan kil tabletten anlaşılmaktadır. Akadcayazılmıştır. Ayrıca Mısır-Karnak Ramesseum’ da da Mısır hiyeroglifi ile kaleme alınmış kopyaları görülmektedir. II. Ramses ile yapılan barış antlaşması, Hattuşili’ nin hükümdarlık döneminde ulaştığı bir zirvedir. Bu başarı kendisinin rakipleri Asur ve Babil ile Ege’ deki rakibi Ahhiyavakarşısındaki konumunu güçlendirmiştir.
    Kurallara uygun olmaksızın tahta çıkmış olmasına rağmen, III.Hattuşili önemli politik başarılar ve uluslararası takdir kazanmıştı; ancak Hattuşa’da tahtına çıkacak kişi ile ilgili düzenlemeyi yapmak da kendisi için önemliydi. Önceden seçilen varisten vazgeçilmiş ve yerine Prens IV. Tuthaliyaseçilmişti. Tuthaliya tahta çıktıktan sonra, Tarhuntaşşa Kralı Kurunta ile antlaşma yapmış ve Tarhuntaşşa ülkesinin sınırları yeniden çizilmiştir. II. Muvattali’nin oğlu olarak hanedandan gelen Krala, imparatorluk hiyerarşisi içinde Karkamış Kralı ile aynı düzeyde yer verilmiştir.
    Hitit İmparatorluğu’nun bilinen son hükümdarı IV. Tuthaliya’ nın oğlu II. Şuppiluliuma, başgösteren yiyecek sıkıntısıyla daha da gerginleşen duruma rağmen bazı askeri başarılar elde etmiştir. Hattuşa’da bugün Güneykale olarak adlandırılan kesimdeki bir yazıtta, II. Şuppiluliuma’ nın askeri birliklerinin Orta ve Güneybatı Anadolu’da başarıyla savaştığından, Tarhuntaşşa’ da da hükümdarın yeniden otorite kurduğundan söz edilir. Çivi yazılı belgeler de, Kargamış Kralı ve doğrudan Büyük Kral tarafından denetlenen Alaşiya (Kıbrıs) ülkesiyle antlaşma yapıldığı belirtilir.
    Hitit İmparatorluğu’nun M.Ö. 1200’den kısa bir süre sonra yıkılma nedeni halen tam olarak anlaşılamamıştır. İmparatorluğun yıkılmasına çeşitli etkenlerin neden olduğu değerlendirilmektedir. Son büyük kralın hüküm sürdüğü dönemde, halk içinde huzursuzluklar ve Hitit aristokrasisinde giderek artan çatışmalar başgöstermiştir. Hitit Devletinin ayakta olduğu son yıllara tarihlenen yazılı kaynaklar, sefalet içinde olduğu belirtilen Anadolu’ya Suriye ve Mısır’dan büyük miktarlarda tahıl sevk edildiğini kanıtlamaktadır. Aynı zamanda Anadolu’daki huzursuzluklar ve Suriye üzerindeki Hitit etkisinin azalması da Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında neden ya da sonuç olarak değerlendirilmektedir.

    Yazı ve Dil

    Hitit Çivi YazısıHititlerin dili, Hint-Avrupa Dillerinin Anadolu'nun alt grubuna dâhildir. Muhtemelen bir Hint-Avrupa öncesi eski Anadolu dili konuşan Hattilerden Hatti ifâdesini ülkeleri için kullanmışlardır. Buna karşın dillerine Kaniş (Neşa) kentinden alınma Nesili (Nesçe) derlerdi.
    Hititçe, bugüne kadar bilinen en eski Hint-Avrupa dilidir. Hitit İmparatorluğu'nda bunun dışında Luvi ve Pala dillerinde olduğu gibi Hititçe'yle az veyâ çok akrabâ olan başka diller de kullanılmaktaydı. Luvca'nın dinsel konularda önemi vardı.Hitit hiyeroglif yazısı ve Luvi dili Bu dillerle berâber Hititçe, diğer Hint-Avrupa dillerinden kelime hazînesi açısından kısmen farklı olan Hint-Avrupa dillerinin Anadolu kolunu oluşturmaktaydı.
    Bunun yanında farklı yazılar da kullanımdaydı. Resmî diplomatik yazışmaları ve saray arşivleri Âsur (Akad) çivi yazısıyla yazılırken kayalardaki kabartmalar ve yazıtlar için Hiyeroglif denilen yazı kullanılırdı. Bugün, bu harflerle yazılan dilin bir Luvca lehçesi olduğu bilinmektedir. Hurrice de önemli bir diplomatik yazışma diliydi ve bilhassa Mittani İmparatorluğu'yla yapılan yazışmalarda kullanılırdı.Hitit çivi yazısının dili Friedrich Hrozny tarafından 1915'te çözülmüş, Hitit hiyeroglif yazısının 1940'lı yıllarda başlayan çözülmesinde ise Helmuth Theodor Bossert'in büyük katkısı olmuştur.

    Hitit Dini

    Hititler Kurban töreniHitit dîni çok tanrılı bir dindir; panteonun (tanrılar ailesi) içinde binlerce tanrı ve tanrıça vardır ve bunların pek çoğu diğer kavimlerin dinlerinden alınmıştır.
    Hititler’de tanrılar, tıpkı insanlar gibidir. Fiziksel şekilleri insan gibi olduğu kadar rûhen de onlarla aynı olup insanlar gibi yerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı sürece insanlara iyilik ederler; ancak ihmâl edildikleri zaman hemen intikam almaya, insanları en acımasız yöntemlerle cezâlandırmaya hazırdırlar. Bir Hitit metni, insanlarla tanrıları birbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı-insan ilişkilerini bey-hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir.
    Hitit devletinin panteonu, Anadolu ve Suriye şehirlerinin çeşitli yerel panteonlarının zamanla bir araya getirilip birleştirilmesinden oluşmuştur.
    Hitit devletinin başlangıcından îtibâren baş tanrı, fırtına tanrısı Teşup'tur. Kozmik dönemi (kâinâtı) sağlayan, krallığı ve ülkenin düzenini koruyan O'dur. Kral, efendisi adına ülkeyi yönetir.
    M.Ö. 1274 tarihinde II. Ramses ile Muvattalli arasında Kadeş önünde büyük bir meydan savaşı yapılmış ve Kadeş Barış Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu antlaşmaya bağlı olarak II. Ramsessavaştan önce aldığı yerleri boşaltmış, Kadeş Şehri Hititlere kalmıştır.
    Kadeş Barış Antlaşması sırasında orduda çıkan bir isyanda, Muvattalli öldürülmüştür. Antlaşma, onun yerine geçen III. Hattuşili tarafından imzalanmıştır. (M.Ö.1269) Bu antlaşma dünya tarihinde eşitlik ilkesine dayanan en eski antlaşmadır. Antlaşma çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca olarak yazılmıştır. Ayrıca Kralın mührünün yanında Kraliçenin (tavananna) mührü de vardır.
    Bu antlaşmanın gümüş levhalara kazınmış olan asıl metinleri kayıptır. Mısır’da tapınakların duvarlarına kazınan antlaşmanın bir nüshası da, Boğazköy (Boğazkale) kazılarında kil tablet olarak bulunmuş olup Istanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
    Kadeş antlaşmasının Hattuşa’da bulunan çivi yazılı tabletinin büyütülmüş kopyası New York’ta Birleşmiş Milletler Binasında asılıdır.

    Boğazköy

    MÖ II.bin başlarında, Yukarı Mezopotamya'daki Assur şehrinin zengin tüccarlarının Anadolu ile yoğun bir ticari ilişkiye girmiş olduklarını görüyoruz Orta Anadolu'nun geniş toprakları üzerinde kurulan küçük krallık veya beylikler, "Karum" adı verilen pazar yerleri ile son derece canlı birer ticaret merkezleriydiler. Asurlu tüccarlarla birlikte gelişen bir başka ve çok önemli olgu ise, MÖ II. bin de Anadolu'da bilinmeyen fakat Mezopotamya'da MÖ 3000 yılından beri kullanılan çivi yazısının Anadolu'ya gelişidir. Böylece Anadolu tarihi çağlara girmektedir. Kilden yapılmış tabletler üzerine yazılan mektuplardan, Assurlu tüccarların Anadolu'ya kumaş, koku ve kalay madeni getirerek yerli krallara ve halka sattıklarını, karşılığında altın, gümüş ve bazı tunç malzeme aldıklarını öğreniyoruz.
    Koloni Çağı'nı izleyen Eski Hitit ( M.Ö. 18.yy.) ve Büyük Hitit Krallığı dönemleri sonunda, takriben 1200 yıllarında batıdan gelen ve Deniz Kavimleri diye adlandırılan toplulukların istilası ile Hitit İmparatorluğu son bulmuş ve Hititler yaşamlarına şehir beylikleri halinde devam etmişlerdir. Başkentleri:Hattuşaş

    Çivi yazılı tablet

    KarumAnadolu'da ilk kez organize devlet kuran Hititleri'in başkenti olan Boğazköy(Hattuşa), dağlık-engebeli bir arazi kurulmuş olup Çorum'a uzaklığı 82 km'dir.
    Boğazköy'ün gerçek tarihi M.Ö. 1900'den az sonra başlar. Geç Hitit ve Asur belgelerinden öğrendiğimize göre Boğazköy; Hattuştu ve Pijusti adlı krallarla son bulan bir hanedanlığın merkezi idi. M.Ö. 19. ve 18. yy.'da Hitit öncesi'deki dönemde Boğazköy'de, Hattiler ve Asurlu tüccarlar da konaklamaktaydılar. Şehirde Asurlu tüccarların ticaret yaptıkları "karum" denilen bir pazar yeri bulunmaktaydı.
    Boğazköy, M.Ö. 1200 yıllarına kadar Hititler'in başkenti olma özelliğini korumuştur. İlk Hitit kralı olarak Hattuşa'lı anlamına gelen Hattuşili'yi görüyoruz.
    Kentin asıl merkezini büyük kale teşkil eder. Büyük kalenin kuzeybatı yamacında Hitit İmparatorluk dönemine ait özel evler ile Büyük Mabed'in yer aldığı "aşağı şehir" bulunmaktadır. Şehrin güney kısmını teşkil eden "yukarı şehir"; M.Ö. 13. yy kralları tarafından yapılmış sandık şeklindeki surlarla çevrilmiştir. Bu surda Kral Kapısı, PoternSfenskli KapıAslanlı Kapı yer almaktadır. Yukarı şehir içinde Yenice kale ve Sarıkale tahkim edilmiş olarak yapılmıştır.
    Hitit Krallığı; M.Ö. 1200'deki Deniz Kavmi Göçleri sonunda Trak asıllı kavimlerin baskıları sonucu yıkılmış olup, dolayısıyla Boğazköy de başkent olma özelliğini kaybetmiştir. M.Ö. 750 yılında Friglerin yerleşimine sahne olmuştur. Hellenistik çağda ise Boğazköy; büyükçe bir yerleşim alanı olamaktan öte gidememiştir. Bizans çağında da iskan edildikten sonra Boğazköy'e 18. yy.'da bugünkü sakinleri yerleşmiştir.
    Antik Hattuşa harabeleri ile Yazılıkaya Açık Hava Mabedi birer açık hava müzesi olarak önem taşımakta olup, ayrıca; Milli Park projesi kapsamına alınmış ve Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmiştir.

    ASURLAR


    ASURLAR, ÖZELLİKLERİ (1) (MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI KONU ANLATIM)

    (MÖ 2000-609)

    - Orta Mezopotamya'da Arabistan'dan gelen Samilerle Sümerler'in karışımıyla Asurlular meydana geldi.

    - MÖ 2000 yılında kurulan ve Asur merkezi olan bu devlet Anadoluya kadar ticari faliyetlerini geliştirerek ticaretkolonuleri kurdu.

    - Suriye'ye de hakim olan Asurlular, Hammurabi zamanında Babillerin egemenliği altına girdiler.

    - Tekrar bağımsızlığını elde eden (bilgi yelpazesi.net) Asurlular Arami göçleri ile sarsıldılar.

    -İlk kütüphane Ninova’da kurulmuştur.

    -İlk sömürge imparatorluğudur.

    - Tekrar toparlanan Asurlular Ninova şehrini kurdular.

    Mısır alınmış Elamlılar devletine son vermişlerdir.

    - Medler ve Babiller (Kaldeliler) birleşerek Asurluları yıktılar.


    Asurlular’da Devlet Teşkilatı

    - Başta mutlak yetkililer donatılmış acımasız krallar bulunurdu.(Bunlar kendilerini Dünya hakimi sayarlardı.)

    - Saraydan sora ordu gelirdi. Devletin temeli orduya dayanırdı.

    - Asur kanunları daha sertti.

    - Asur kralı Asur Banipal Ninova kütüphanesini kurdu.

    - Asurlular da dış ülkelerde ticaret kolonileri kuruluyordu.

    - Mallar arabalarla ve gemilerle taşınıyordu.

    - Mezopotamya da dışarıya tahıl,hurma,yün,süs eşyaları satıyor dışardan ise kereste,fildişi,maden alınıyordu.

    - Sanayi olarak madencilik,dokumacılık ve gemicilik başta geliyordu.

    - Ticarette takas ve külçelerle gümüş para olarak kullanılıyordu.